Önleyici Yargı İlkesi Açısından Bozburun Marina Projesi

Çevre davalarında yargı organlarının işlevi, klasik anlamda yalnızca hukuka aykırılığı gidermek değildir. Ulusal anayasal düzenlemeler, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi içtihatları, AİHM kararları ve doktrinel görüşler birlikte değerlendirildiğinde; yargının en temel görevi, çevresel zararın doğmadan önce önlenmesidir.

8/18/20253 min read

white concrete building
white concrete building

Çevre hukuku, doğası gereği yalnızca geçmişte meydana gelmiş zararları tespit eden bir disiplin değildir. Çevrenin taşıma kapasitesi aşıldığında geri dönüşü imkânsız kayıplar doğduğundan, yargısal korumanın öncelikli amacı zararın ortaya çıkmasını önlemek olmalıdır. Bu yaklaşım, hem ulusal hukuk düzeninde hem de uluslararası insan hakları ve çevre hukuku belgelerinde açıkça karşılık bulmaktadır.

Ulusal Hukukta Önleyici Yargı

1982 Anayasası’nın 125. maddesi, idari işlemlerin “açıkça hukuka aykırı olması” ve “telafisi güç veya imkânsız zarar doğurması” hâlinde yürütmenin durdurulmasına karar verilebileceğini düzenlemiştir. Bu hüküm, çevre davalarında doğrudan önleyici yargı fonksiyonu taşır. Yargı organı, zararın gerçekleşmesini beklemeden müdahale ederek ekosistemin korunmasını sağlar.

Çevre hukukunda iptal davalarının temel işlevi yalnızca hukuka aykırılığı ortadan kaldırmak değil, aynı zamanda “önleme ve koruma işlevi”dir.

Yüksek Yargı İçtihadı

Danıştay kararlarında, özellikle ÇED raporlarının iptali veya yürütmenin durdurulması taleplerinde, “telafisi güç zarar” kriteri çevre davalarının özüne uygun şekilde geniş yorumlanmaktadır. Böylece yargı, doğrudan ekosistemi koruyan önleyici bir mekanizma olarak işlemektedir.

Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru kararlarında, çevre hakkının yaşam hakkı ve sağlıklı çevrede yaşama hakkı ile bağlantısını kurarak etkili ve zamanında tedbir alınması gerektiğini vurgulamaktadır.

Uluslararası Hukuk Perspektifi

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), çevre risklerine ilişkin kararlarında daima önleyici yaklaşımı ön plana çıkarmıştır. Örneğin Tătar/Romanya kararında Mahkeme, bilimsel kesinliğin yokluğu gerekçesiyle önleyici tedbirlerin ertelenemeyeceğini, devletin “gecikmeksizin orantılı önlemler alması gerektiğini” belirtmiştir. Benzer şekilde Öneryıldız/Türkiye kararında devletin “önleyici operasyonel tedbirleri” almadığı için sorumlu tutulması, önleyici yargının zorunluluğunu teyit etmektedir.

Doktrinel Görüşler

Metin Günday, iptal davasının yalnızca düzenleyici değil aynı zamanda önleyici işlevine dikkat çeker (Günday, İdare Hukuku, 2020). Sait Güran da idari yargının çevre davalarında öncelikli görevinin zararı doğmadan engellemek olduğunu belirtir (İdari Yargı, 2005). Bu görüşler, Tazegül’ün tespitleriyle birleştiğinde, önleyici yargının doktrinde yerleşik bir ilke olduğunu göstermektedir.

Sonuç

Çevre davalarında yargı organlarının işlevi, klasik anlamda yalnızca hukuka aykırılığı gidermek değildir. Ulusal anayasal düzenlemeler, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi içtihatları, AİHM kararları ve doktrinel görüşler birlikte değerlendirildiğinde; yargının en temel görevi, çevresel zararın doğmadan önce önlenmesidir. Bu nedenle “Çevre davalarında yargı organlarının görevi yalnızca zararı tespit etmek değil, önlemek olmalıdır.” ifadesi hem hukuki hem de akademik düzeyde güçlü bir şekilde temellendirilmiştir.

Kaynakça

Tazegül, İsmail. İdari Yargı Kararlarında Çevresel Başvuru Hakkı. Yeditepe Üniversitesi, Doktora Tezi, 2021.

Sayın, Eylem. Türkiye’de Özel Çevre Koruma Bölgelerinin Yönetimi: Muğla İli Örneği. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Doktora Tezi, 2024.

Günday, Metin. İdare Hukuku. 2020.

Güran, Sait. İdari Yargı. 2005.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Tătar/Romanya, Başvuru No: 67021/01, 27 Ocak 2009.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Öneryıldız/Türkiye, Başvuru No: 48939/99, Büyük Daire, 30 Kasım 2004.

Anayasa Mahkemesi, Çevre Hakkı Kararları (Bireysel Başvuru, çeşitli tarihli).

Günday, Metin; Tan, Turgut. İdare Hukuku (çeşitli baskılar).